İrlanda Cumhuriyeti Tarihi ve Kuruluşu
İrlanda, Avrupa’nın en köklü tarihlerinden birine sahip olan ülkelerinden biridir. İrlanda devleti 1919’da 32 ilçenin birleşimi ile Cumhuriyeti ilan etmiştir. 1922’de İngiliz-İrlanda Antlaşması uyarınca Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve İrlanda’dan ayrılarak Özgür İrlanda Devleti adını almıştır. 1937 yılında yürürlüğe giren yeni anayasa ile ülkenin adı “Güney İrlanda’dan” İrlanda’ya çevrilmiştir.
Özgür İrlanda’nın kuruluşundan sonra Anıtlaşmayı destekleyen milliyetçiler ile mevcut cumhuriyet rejimini savunanlar arasında bir iç savaş çıkmıştır. Cumann na nGaedheal ismini alan Antlaşma yanlıları, bu iç savaş sonunda galip gelerek seçimleri kazanmayı başarmıştır. Hükümeti kuran Cumann na nGaedheal, bir sonraki seçimlere kadar başta kalmayı başarmıştır. Cumhuriyet rejimine şiddetli iç savaşlarla başlayan İrlanda, varlığı boyunca liberal bir demokrasiye bağlı kalmıştır.
Cumann na nGaedheal hükümetleri oldukça muhafazakâr bir yönetim sergilemiştir. İrlanda Kamu Hizmeti, büyük ölçüde İngilizlerden kopyalanarak alınmıştır. İngilizler 1890’larda yerel yönetime çok fazla yetki devretmişken, Özgür Devletin ilk eylemlerinden biri, Eyalet Konseylerinin yetkilerinin çoğunu kaldırmak ve onları seçilmemiş İlçe yöneticileriyle değiştirmek olmuştur.
1922’den 1937’ye kadar Özgür Devlet, İngiliz hükümdarının hüküm sürdüğü anayasal bir monarşinin elinde şekillenmiştir. Birleşik Krallık parlamentosu, Avustralya, Kanada, Özgür İrlanda Devleti, Newfoundland, Yeni Zelanda ve Güney Afrika’ya yasama bağımsızlığı veren Westminster Statüsü 1931’i kabul etmiştir.
Kuzey İrlanda’nın Akıbeti
İngiliz-İrlanda Antlaşması, Kuzey İrlanda’nın Özgür Devlete dâhil edilmemesi durumunda, iki yargı bölgesi arasındaki sınırları gözden geçirmek için bir Sınır Komisyonu kurulacağını öngörüyordu. İrlanda tarafı, bunun, Kuzey İrlanda’nın büyük ölçüde milliyetçi bölgelerinin Özgür Devlete katılmasına izin verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Komisyon, sınır bölgesinde yaşayan insanların siyasi durumlardan ötürü ekonomik durumlarını düşündüğü için bu kararı almak için bir süre beklemiştir. 1925’te düzenlenen Sınır Komisyonu raporu, beklentilerin aksine, Özgür Devlet’in bazı küçük bölgelerinin Kuzey İrlanda’ya bırakılmasını önermiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nda İrlanda
İrlanda, İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış ülkelerden biridir; ancak ekonomik açıdan zor durumda kalmasının yanında limanlarının kullanımı için hem Amerika’dan hem de İngiltere’den yoğun bir baskı görmüştür. Yerel halk ulusal bağımsızlığın henüz kazanılmadığını düşündüğü için İngiltere’nin yanında savaşa girilmemesi gerektiğini düşünmüştür. Bu sebeple ülkede acil durum ilan edilse de asla net bir şekilde savaşa girilmemiştir. Tarafsızlığın tercih edilmesinin bir diğer nedeni ise İç Savaştan çıkmış olan ülkenin askeri gücünün buna uygun olmadığının düşünülmesidir.
İkinci Dünya Savaşı Sonrası
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Özgür İrlanda Devleti, IRA ve APL gibi gruplarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Özellikle IRA’nın ulusal bütünlük için ciddi bir tehdit olduğu düşünülüyordu. 1950’lerde IRA, sınır boyunca Kuzey güvenlik hedeflerine yönelik bir saldırı kampanyası başlatmıştır. İrlanda hükümeti önce IRA liderlerini Devlete Karşı Suçlar Yasası uyarınca tutuklamış ve daha sonra tüm IRA aktivistleri için tutuklama ağını genişletmiştir. Bu hareketten sonra IRA kuzey hattına gerçekleştirdiği saldırıları durdurmuştur. Bu süreçten sonra IRA ve hükümet politik anlamda daha yakınlaşabilmiştir.
1969 yılında İrlanda hükümeti, hem Kuzey İrlanda hem de İngiltere’de yaşanan terör eylemleri nedeniyle kendini zor bir durumda bulmuştur. Şiddet eylemlerinin ana nedeni, Kuzey İrlanda Sivil Haklar Derneği’nin Kuzey İrlanda’daki Katoliklerin ve milliyetçilerin yaşadıkları sorunlardır. Artan şiddet eylemlerinin sonucunda masum insanların da zarar görmesi nedeniyle, İrlanda Hükümeti kuzeye asker yollamayı düşünmüş, ancak bu asla gerçekleşmemiştir. Her ne kadar açıktan açığa destek verilmese de hükümet tarafından milliyetçi gruplara meşru müdafaa için gizlice bir miktar para ve silah sağlanmıştır.
Ekonomik, Politik ve Sosyal Tarih Açısından İrlanda
İrlanda, İkinci Dünya Savaşı’ndan birçok Avrupa ülkesinden daha iyi durumda, savaşa doğrudan bulaşmaktan kurtulmuş ve kişi başına düşen geliri çoğu savaşan ülkeninkinden daha yüksek olarak çıkmıştır. Bu dönemde alınan düşük faizli krediler gecekondu temizliği ve tüberkülozla mücadele için kullanılmıştır. 50’li yıllarda yaşanan ekonomik büyüme İrlanda’ya çok fazla yansımamıştır. Ülke bu süreçte yalnızca %1’lik bir büyüme gerçekleşebilmiştir.
Ekonomik büyümedeki yetersizlik ve sosyal hizmetlerin eksikliği, 1958’de Fianna Fáil’in lideri ve Taoiseach olarak kıdemli Éamon de Valera’nın yerini alan Seán Lemass’ın, ekonomik performans iyileşmezse, bağımsız İrlanda devletinin geleceğinin çok kötü olduğunu belirtmesine yol açmıştır. Bunun üzerine yeni bir endüstriyel plan hazırlanmış, yabancı yatırımcıların ülkeye çekilmesi amaçlanmıştır. Yabancı yatırımcıyı ülkeye çekmek, o günlerden beri İrlanda ekonomik planlamasının merkezi bir parçası olarak kalmıştır. Yapılan yeni ekonomik planlama neticesinde ülke ekonomisi % 4 oranında bir büyüme yaşamıştır. Daha fazla kamu geliri elde edilince bazı sosyal haklar ücretsiz hâle getirilmiştir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Donough O’Malley, eğitimin ücretsiz hâle getirildiğini açıklamıştır. Yaşanan bu sosyo-ekonomik gelişmeler, dış göç oranlarını da bir hayli azaltmıştır.
1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi, İrlanda’da enflasyonun yükselmesine ve bütçe açığına neden olmuştur. 1973’ten 1977’ye kadar Fine Gael ve İşçi Partisi’nden oluşan bir koalisyon hükümeti, kamu harcamalarında bir dizi kesinti uygulayarak harcamaları kontrol altında tutmaya çalışmıştır.
70’li yıllarda süregelen ekonomik kriz, 80’li yıllarda da kendini oldukça şiddetli bir şekilde hissettirmiştir. 1977 seçimlerinden sonra yeniden tek başına iktidara gelen Fianna Fáil, 1981’de İrlanda GSMH’sinin %65’ine tekabül eden kamu harcamalarını artırarak ekonomiyi yeniden canlandırmaya çalışmıştır. 1990’lı yıllarda İrlanda ekonomisi yeniden büyümeye başlamıştır. Bunun başlıca nedeni, yabancı yatırımcıların ülkeye yatırımlarını hedef alan bir ekonomik plan olan “Kelt Kaplanı” adında bir planın tasarlanmasıdır. Kelt Kaplanı planının etkisi ile ekonomi çok büyük bir yükselişe geçmiştir.
90’lı yıllar İrlanda’nın sosyal açıdan da gelişimine yol açmıştır. Özellikle Katolik kiliselerinde yaşanan skandallar ve çocuk istismarı gibi sorunlar, halkın sosyal yaşantısında değişimler yaşanmasına neden olmuştur. Kiliselerin yönettiği okullarda ailesi olmayan çocukların gördüğü istismar, bir dönem İrlanda’nın en önemli konularından biri olmuştur. Yine 1990’lı yıllarda bir dizi mahkeme, üst düzey politikacılara yönelik büyük yolsuzluk iddialarını soruşturmaya başlamıştır. Bu soruşturmalar kapsamında aralarında birçok bakan ve iş insanının da bulunduğu bir dizi insan hapis cezası almıştır.
Günümüz…
Günümüzde İrlanda gerek ekonomik gerekse sosyal olarak geçirdiği değişimlerle Avrupa’nın en özgür ve refah ülkelerinden biri haline gelmiştir. 1992 yılındaki anayasa değişikliğine göre ülkede kürtaj, eşcinsel birliktelik, boşanma ve kadın hakları gibi yasalar koruma altına alınmıştır. Bu düzenlemeler, günümüzde de aynı şekilde uygulanmaya devam etmektedir. Aynı zamanda İrlanda, referandum yoluyla eşcinsel evliliği yasallaştıran ilk ülke olarak tarihe geçmiştir.